Central Park ve Lincoln Towers arasında kalan 170 Amsterdam, genel mimarisi ve mimarisine yön veren taşıyıcı sistemi ile bu iki büyük şehre mal olmuş alandan tamamen ayrılan bir konut binası.
Yapının tasarımında ilk hedef aslında müşterinin bu dar inşaat alanında talep ettiği maksimize edilmiş kat kullanımı, geniş açıklıklara sahip fakat yine de enerji tasarrufu sağlayacak bir yapı elde etme fikri.
170 Amsterdam projesinin bu bağlamda taşıyıcısı tüm yapıyı dışardan taşımaya elverişli olan diagrid sistem olarak seçilmiş. Bu şekilde yapının iç mekanı tamamen kolon, kiriş vb. taşıyıcı elemanlardan arındırılabilmiş.
Yapı gözlemlendiğinde aslen diagrid taşıyıcı sistemin algılanması, cephe olarak da binaya farklılık kazandırmış. Asıl yapı cephesini kaplayan ve teras kısmında binadan taşan sistem, şehrin içinde etrafına göre küçük sayılabilecek bu yapıya fark edilebilecek hareketli bir görünüm kazandırıyor.
Dıştan taşıyıcılık sağlayan bu diagrid sistemin başka bir özelliği de geniş pencerelere sahip olan yapıya bir nevi güneş kontrol elemanı özelliği sağlaması.
Bina hacminin üstünde devam eden sistem, çatı terası için bir örtü de oluşturuyor. Teras mekanlarının daha keyifli ve nispeten dışa daha kapalı olmasını sağlayan bir özellik olarak düşünülmüş.
Dış iskelet sistem, prefabrike olan fiberglas kalıplara beton dökülmesiyle oluşturulmuş. Yuvarlak kesitli, kolonların kesiştiği yerde birbiri içinden geçen bu fiberglas kalıplar, tekrar kullanıma elverişli şekilde tasarlanmış. Bu da binanın sürdürülebilirliğine katkısı olan bir özellik.
170 Amsterdam, kullanılan beton karışımı, tekrar tekrar kullanıma elverişli taşıyıcı kalıpları, enerji tasarrufu sağlayan sistemlerin kullanımı gibi özellikleriyle LEED Standartları’nı karşılıyor.
NO COMMENT