Irkutsk Oblast’ının merkezi olan Irkutsk şehirin tarihi merkezi, Unesco Kültürel Miras alanları listesinde yer alıyor. Irkutsk mimarisinin en eski olanları, ahşap evler. Irkutsk şehri 1661 yılında kurulmuş. Şehrinin hikayesi madencilikte önemli bir yeri olan küçük bir yerleşim yeri olarak başlıyor. Aynı zamanda Bolşevik Devrimi döneminde önemli bir yere sahip. Merkez dışına baktığımızda, kent çevresi Sovyetler Birliği döneminde sanayileşmiş.
Kent Trans-Sibirya Demiryolu hattının üzerinde ve dünyanın en büyük göllerinden biri olan Baykal gölünün yakınında yer alıyor, gölün bir kolu olan Angara Nehri de Irkutsk şehir merkezinin içerisinden geçiyor. Kentin gelişimine baktığımızda çoğu şehir gibi su kenarını çevreliyor. Irkutsk’un kent merkezinin ahşap bir kale çevresinde geliştiği söylenir. Ama şu an da kentte öyle bir merkez kalesi bulunmuyor. Ayrıca 19. yüzyıla kadar kentte taş yapı olmadığı söylenebilir.
Ahşap, hem Rusya’da hem de Sibirya’da uzun süre ana yapı malzemesi olarak kullanılıyor. Tıpkı eski Sibirya şehirleri gibi Irkutsk’ta bir hapishane olarak inşa edilen bir şehir ve o zaman ahşap en kullanışlı ve tabii ulaşılması en kolay olan malzeme. Irkutsk’un ilk yerleşimcileri Moskovist devletin orta ve kuzey bölgelerinden gelmiş.
16. ve 18. yüzyılların Sibirya ahşap mimarisi büyük sadelik ve ciddiyet ile karakterizedir. Hem köy hem de şehir sakinlerinin evleri ve kulübeleri, en az 35-40 cm kalınlığında büyük kütüklerden inşa edilmişti; Yapı bir balta ile üst kütüğün içinde bir oluk bulunan bir oblo (kase) şeklindeydi. Çatılar çoğunlukla yüksek, üçgendir.
Irkutsk evlerinin pencereleri diğer Rus evlerininkinden daha büyüktür ve bölgenin ne kadar soğuk olduğu düşünüldüğünde bu ilginç bir durumdur. Rus evlerinde pencereler normalde 50-70 cm olmaktadır ancak burada 1 metre ve üzeri olanlar bulunmaktadır. Yapıların pencerelerine ve kapı girişlerindeki yerel desenlerde eşsizdir, karmaşık başlıklar ve çarpıcı oyma örnekleriyle diğer yapılardan ayırt edilirler.
Irkutsk evlerinin bir ilginç özelliği de panjurlu olması. Bu Sibirya’da bir dönem çok yüksek olan suç düzeyine bağlanıyor. Bu nedenle şehrin sakinleri evleri olabildiğince korunaklı hale getirmeye çalışmışlar. Evlerin çoğu büyük kaleler gibidir: Yüksek çitler ve kapılar, taş zeminler ve panjurlar.
Tarihi şehir merkezinde bir çok yapı korunmuştur. Ancak 1870 yılnda olan büyük yangın sonrasında ahşap ev yapılmamaya karar verilmiştir. Mevcutta bulunan eski evlerin çoğunluğu hala konut olarak kullanılmaktadır. Kentte eski ahşap evlerin bulunduğu bölgeler var ama genele baktığımızda Sovyet mimarisi ağır basmaktadır.
Şehrin sokaklarında gezerken yapıların zamanla nasıl değiştiğini görebiliyorsunuz. 16. yüzyıldan başlayarak süregelen ahşap mimarinin yerini, taş binalar ve sonrasında Sovyet mimarisi alıyor. Baktığımızda şu anki yeni yapılan yapılar da Sovyet mimarisinden pek farklı değil. Rusya’da olduğunuzu hissediyorsunuz. Bu durum Rusya’nın Doğusunun Batısından daha az gelişmiş olmasına da bağlanabilir. Ülke merkezine olan uzaklıkları sosyal gelişimleri kadar mimarilerini de etkiliyor ve yapılar kendi has özelliklerini bu sayede koruyabiliyorlar.
Kentin en güzel yapılarından biri olan The Museum of Desembrists aynı zamanda iki malikhane içermektedir. Buraya sürgün edilen soylular kendileriyle beraber şehre bu güzel mimariyi de getirmiştirler. Binaları detaylı incelerseniz, aristokrasi ve ince detaylar sahiplerinin kimler olduğunu ortaya koyuyor.
Bunlardan birisi olan Al Shastin Evi ya da ‘Dantel Ev’ olarak adlandırılan yapı 14. yüzyılın sonlarında inşa edilmiştir ve bir tüccar olan Al Shastin tarafından satın alındığında modern görünümünü elde etmiştir. Binayı kaplayan enfes oymalar sayesinde Dantel Ev adını aldı. Bu ev içlerinden sadece biri şehirde kendine has özellikleri olan farklı dönemlere ait bir çok yapı bulunuyor.
Fotoğraflar: Serra Utkum İkiz
NO COMMENT