Berlin Filarmonik, II. Dünya Savaşı sırasında şehirdeki eski filarmonik konser salonunun yıkılması sonucunda 1963 yılında Hans Scharoun tarafından tasarlanmıştır. Berlin’in kültürel merkezlerinden biri olarak gösterilen yapı aynı zamanda Alman mimari Hans Scharoun’un en ünlü eseridir.
Scharoun’un organik ve futuristik tasarımı, doğrudan yapının işlevine hizmet etmektedir. Müzik, kavramsal ve fiziksel olarak tasarımın merkezinde bulunmaktadır ve tasarımın merkezinden, konser salonunun arka sıralarına doğru artmakta ve yayılmaktadır. Bu bağlamda yapının programı da oldukça basittir. Berlin Filarmonik, 2500 kişilik bir ana oditoryum ve 1200 kişilik daha küçük bir oda müziği salonu bulundurmaktadır. Yapının programı her ne kadar basit olsa da, yapıyı ilginç kılan Scharoun’un mimari ve mekansal olarak programa kattığı değerlerdir.
Ana oditoryumda sahne konser salonunun merkezinde bulunuyor. Oturma düzeni, birtakım offset teraslar tasarlanarak merkezi sahnenin çevresinde kurgulanmış. Bu sayede Scharoun oditoryumun içinde akustik performansı olabildiğince optimum seviyede tutmaya çalışmış. Yapının kesitine bakıldığında, konser salonu müziğin konkav küresel bir akvaryuma benzetilebilir. Böylece müzik oditoryumun içinde her yönde yayılabilmekte. Oditoryumun üstünü katlanarak kapatan tavan tasarımı da sesin yayılmasını sağlayan bir başka yapısal eleman.
Hans Scharoun, Berlin Filarmonik projesi dışında çok fazla tanınan bir mimar değil. Organik mimari ile ilgilenen Scharoun, işlerinde doğa ile mimari arasındaki dengeyi kurmaya çalışmaktadır. Scharoun, Berlin Filarmonik projesinde de bu yolu izleyerek, mimari ve müzik ile arasında bir uyum yakalamaya çalışmış.
Berlin Filarmonik’in etkileyici iç mimarisi yapının dışına da yansımış durumda. Konser salonlarının içindeki kıvrımlı ve açılı kompozisyon, salonların kütlesel formlarını da etkilemekte. Yapının genel formunu oluşturan çadıra benzeyen, farklı açılarla bir araya gelen kütleler, binaya eğlenceli ve estetik bir hava katıyor.
Yapının dinamik cephe tasarımı, Berlin Filarmonik’in hemen kuzeyinde bulunan Berlin’in en büyük parklarından biri olan Berlin Tiergarten ile ilişki kuruyor. Farklı açılarla bir araya gelen, kıvrımlı cephe tasarımı, Tiergarten’in topoğrafyasını taklit ediyor. Cephede kullanılan sarı metal plakalar ise yapının şekli ve peyzaj arasında doğal ve pürüzsüz bir ilişki kurulmasını sağlıyor.
NO COMMENT