De Rotterdam, Maas Nehri’nin üzerinde Rem Koolhaas (OMA) imzalı bir yatay şehir. Birbirine bağlı 3 kuleden oluşan proje içinde ofisler, konutlar, bir otel, konferans mekanları, dükkanlar, restoranlar ve kafeleri barındırıyor. 2013 yılının Kasım ayında tamamlanan yapı, Hollanda’nın en büyük binası -Avrupa’da da en büyüklerin arasında. OMA’nın en fazla süre alan işlerinden biri olsa da De Rotterdam, Rotterdam’ın ekonomik gücünü simgeleyen bir öge olarak görülüyor.
Şehrin güney ufuk çizgisinde 150 metre yükseklik ve 100 metre genişlikle büyük bir kaplıyor proje. Tasarımına baktığımızda Rotterdam için aslında bir nevi gerçek dışı bir yapı, şehrin şu ana kadarki kopyala-yapıştır denilebilecek kentsel düzenini bir adım öteye götüren bir kurguya sahip. Dışarıdan gözlemlendiğinde De Rotterdam, parçalara ayrılmış bir çizimin çok da doğru olmayan bir şekilde tekrar bir araya getirilmiş halini andırıyor.
Yapı, bir podyumdan yükselen 3 basit ofis kulesi. Bu kuleler, yarıdan kesilmiş ve düzensiz bir şekilde bir araya getirilmiş. Ortaya çıkan form, aralarından gökyüzünün sızmasına izin veren, birbiri üzerine yığılmış kütleler izlenimi. Bütün bu hacim baştan aşağı ince alüminyum tirizlerle kaplanmış. Cephenin alüminyum oluşu, yapının ışıkta gümüşi bir parıltıya sahip olmasını sağlıyor -böylece De Rotterdam 60’ların New York gökdelenlerini hatırlatan bir tasarım oluyor.
Ellen van Loon: “Tasarımda verimlilik ilk günden beri en önemli dizayn parametrelerinden biri oldu. Projenin yapım sürecinde piyasadaki oynamalar, tasarımda bizi kısıtlayan öge olmadı. Hatta orijinal konseptimizi güçlendirmemizi sağladı. Sonuç yoğun, hareketli bir yatay şehir.”
Yapının tamamlanışıyla, Maas’ın güneyinden çok önceden beri öngörülen ikinci, yeni bir merkez yaratılmış oldu. Bunun sonucunda da yapıya adını yanında bulunduğu büyük bir göçmen gemisi vermiş -New York-Wilhelmina arası giden Avrupalı göçmenleri taşıyan bir gemi.
De Rotterdam’ı oluşturan birbiri üstüne yığılmış, içeriden bağlantılı 3 kule tam 44 kat uzanıyor -150m. Bu ve genişliğine rağmen yapı aslında oldukça kompakt. Yapı ofis çalışanlarını, orada yaşayanları ve otel ziyaretçilerini kütleleri bağlayan noktalarda bulunan konferans salonları, spor tesisleri ve restoranlarda bir araya getiriyor. Bu üç kütlenin paylaştığı podyum da her bir kulanin lobi alanını barındırıyor ve aralarında yayalara özel bir kamusal alanla geçiş yaratıyor.
Rem Koolhaas: “Ölçeğine ve bariz masifliğine rağmen yapının kaydırılmış blokları, şehrin farklı kısımlarından farklı şekilde gözlemlenen, sürekli değişen bir görünüm yaratıyor.” Koolhaas ekliyor: “Yapının bugün orada tamamlanmış halde duruyor olması şehrin, şehirdeki proje geliştiricilerin, müteahhitlerin ve mimarların dayanıklılığının bie çeşit anıtı.” (Koolhaas, burada yapım sürecinde Rotterdam’ın yaşadığı ekonomik krizlerden bahsediyor.).
“Projenin en önemli noktası Rotterdam’da yoldan geçerken boyutunun ve kütlesinin algılanışı. Tasarlarken projenin görünüşünün şehirde gezerken nasıl değişeceğini düşündük.” Rem Koolhaas. “…Kuleler arasındaki yarıklar yalnızca bir açıklıktan daha fazla bir etki yaratıyor; stroboskopik şehir görünümü deneyimletiyor.”
Karakteristik olarak kesin bir etkiyle De Rotterdam, kulenin döşemelerinin şaşırtmalı olarak yerleştirilmesiyle Rotterdam’ın nehir kenarında dinamik bir etki yaratıyor. Şehirdeki masiflik algısını, kuleler arasından sızan ışıklar sayesinde etkileyici ve hareketli bi şekilde çözümlemiş yapı.
Koolhaas’a göre De Rotterdam aslında daha çok kişisel bir hikayenin sonucu. Yapı, onun için yıllarca önce ortaya koyduğu tespitinin gerçekleşmişi, Manhattanism. Manhattanism, baskı altındaki kentsel değişim sürecinin son aşamalarını temsil ediyor. Kavram ilk kez Koolhaas’ın Delirious New York kitabında karşımıza çıkmıştı. Yıllar sonra, 68 yaşındaki Rem Koolhaas, New York’un başdöndürücü çılgınlığının küçük bir kesimini kendi şehrinde gerçekleştirdi bu tasarımıyla.
Son olarak Koolhaas: “Yapı her ne kadar sert veya soğuk gözükse de şehirde yaşayan birçok yaşlı insandan yapıyı ne kadar beğendiklerine dair yorumlar alıyoruz. Bu daha önce hiç başımıza gelmemişti.” diyor.
NO COMMENT