Bilmiyorum aslında sinemaya hangi gözle bakıyoruz? Mimari açıdan yaklaştık mı daha önce? Mimarlık ve sinema, Hollywood arasındaki ilişkiden başlayalım ve daha sonra filmlerde mimar ve mimarlık temalarında mimarlar olarak nerede tutuluyoruz buna bakalım. Öncelikle bir sözle başlamak istiyorum; Cristopher Hobbs’a göre: ‘”Sinema mimarisi yoktur. O yalandan ibarettir.”.
Aslında mimarlık sinamdan başka genel olarak birçok dalla ilişkilendirilebilir. Psikoloji, sosyoloji, sanat tarihi, felsefe, tarih vb daha birçok dal gibi. Sinema ve mimarlık arasındaki ilişkinden bahsedelim. Filmler ve mimari yapılar birbirini besler aslında. Film izlerken biz yani seyirci, bedeniyle gördüğü olayların ve mekanların içinde yer almasa da, sinemasal mekan içindeki deneyimi sürecinde tüm duyularını kullanır. Olayların nasıl geliştiğine dair anlatılar unutulsa bile, süreci yönlendiren imgeler zihnimizde yaşar. Buradan şunu çıkarabiliriz; filmlerde ya da mimari çevrelerde mekanın bizi üstüne çektiğini hissettiğimiz her an belleğimizde canlanan imgelerin bizi geçmişe, geleceğe ve şimdiye bağladığını duyumsadığımız her yaşam durumu, sinema ve mimarlığın insana ve insanın dünya ile kurduğu ilişkiye yaklaşımlarındaki ortaklığı açığa çıkarır.
Bir filmde karakterler kadar mekanların da oyuncu olduğu gözlemlenmektedir. Bu konu hakkında düşünürken zamanında belkide hepimizin çok sevdiği bi film olan Inception, beni bazı araştırmalara itti. Öncelikle film özelinde bir kaç şeye değineceğim. Senaryonun ana aksındaki karakterlerden birinin mimar olması, mimar yazar çizerler tarafından film hakkında çok yazı yazılmasına sebep oldu.
Fotoğrafta filmdeki paradoks sahnesi görüyoruz. Filmde hayal gücünün rüya ile birleşimini ve farklı mekanların yaratılmasının mümkün olduğu kurgusunu görüyoruz. Rüya içinde rüya yapmaları farklı kurgu ve farklı mekanlar tasarlamalarını gerektirmektedir. Bu yüzden filmde bu amaçları en iyi gerçekleştirebilecek mesleğin mimarlık olduğunun da vurgulandığını ve bunun bu işlemi yapacak kişinin mimar olmasından dolayı vurgulandığını görmekteyiz.
Filmde tasvir edilen mimarın üretimi, kişiliği, kılık kıyafeti vs bunlar Hollywood sinemasında mimarların nasıl algılandığı ve insanlara nasıl aktarıldığı sorusunu aklıma getirdi. Buna özellikle dikkat çekmek istiyorum çünkü tarihsel süreçte filmlerde konu edilinen mimari portreler ve mimar portreleri çok da iyi değildi. Bkz. 1949 – Fountainhead. “Acılar ve sıkıntılar içerisinde dahi” şeklinde başlayan bir mimar betimlemesiyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu betimlemenin direkt olarak F.L.Wright özelinde olduğunu görüyoruz.
İkinci bir örnek 1987 – Belly Of an Architeckt. Burada yine acılar ve sıkıntılar içerisinde bir takıntılı mimar canlandırılmış. Fakat buna karşın Inception filminde ilk kez bir yüceltme görüyoruz. Bunun yanında günümüzde bilgisayar tasarımının artık tercih edilebilme lüksünün bile ortadan kalktığı dönemde masabaşı rapidolar, T cetveller mimari bir figür ama artık ana unsurlar elbette değil.
Bahsedeceğim bir başka yapım da zamanın en ünlü dizlerinden How I Met Your Mother. How I Met Your Mother dizisinde Ted Mosby kağıt kalemle gökdelen tasarlıyordu; sadece çizim masası ve cetvellerle ofis binası, ev, gökdelen kurguluyordu. Bunun bahsettiğim dijital çağda, teknolojinin insanı sürüklediği zamanlarda, çok da gerçeği yasıtmayan bir mimar portresi olduğu yalnızca mimarlarca değil, belki de herkes tarafından oldukça görünür.
Biz mimarları bir nebze olsun mutlu eden bir unsur daha var: maket. Maket, inandırıcılık ve ikna edicilik konusunda bayağı etkili bir araç. Bahsettiğim How I Met Your Mother’da Ted Mosby’nin tasarımında sürecin ana ögesinin maket olması dizinin aslında bir nebze bekleneni aktardığını gösterebilir. Bahsettiğimiz ‘gerçek mimar’ portresine belki de yalnızca bu noktada yaklaştığını görüyoruz.
Baktığımız zaman sinema mimarlık ilişkisi doğrudan elbette değil. Fakat mekansal olarak hep birbiri içinde birbirini tamamlıyor. İzleyeni filmi deneyimleten önemli bir unsur oluyor filmdeki mimari ögeler. Öte yandan tarihsel süreçte Hollywood sinemasının mimar-mimarlık değişime göz ucuyla bakma şansı bulduk. Tarihsel süreçte git gide pozitif şekilde değişen algı olmasına rağmen mimarın, tasarımın süreci ve araçlarının doğru lanse edilmesi gerektiği aşikar.
NO COMMENT