Teğet Mimarlık tarafından tasarlanan İstanbul Deniz Müzesi projesi 2005 yılındaki ulusal yarışma sonucunda birinci oldu ve inşa edilen yapı ziyarete 2013 yılında açıldı. Müze yapısı, Boğaz köprülerinin yapımından bu yana boğaz hattında inşa edilen ilk modern bina olma özelliğine sahip. Projenin zorlayıcı etkenleri arasında arazinin Beşiktaş merkezde sıkışmış bir bölge olması, tescilli bina ile iletişim halinde olma zorunluluğu, değiştirilemeyen yağmur suyu altyapısı aksı ve boyutları 3 ila 40 metre arasında değişen sultan kayıklarının kırılganlıkları nedeniyle binanın inşası sırasında alandan uzaklaştırılamamaları da var. Arazinin şehrin farklı durumlarıyla ilişki halinde olan üç cephesi bulunuyor: kayıkhane için ayrılmış Boğaz cephesi, şehirle ve ulaşım ağıyla ilişki içinde olması sebebiyle girişin yer aldığı Dolmabahçe Caddesi cephesi ve avlunun bulunduğu Beşiktaş Meydanı cephesi. Tüm bu cepheler tasarım için farklı veriler oluşturmuş ve yapının şehirle çeşitli durumlarda ilişki kurmasını sağlamış.
Boğaz Cephesi
Tasarım sürecindeki en büyük avantajlardan biri arazinin Boğaz Kanunu’na göre Öngörünüm Alanı’nın dışında yer alması. Böylece çağdaş bir bina tasarımı mümkün olmuş. Deniz Müzesi boğaz siluetinde Dolmabahçe ve Çırağan Sarayı’nın arasında yer alıyor ve bu durum boğaza bakan cephe tasarımını hayli etkilemiş. Yapının bu cepheye bakan kütlesi kayıkların üzerine geçen bir eldiven gibi davranıyor. Aynı zamanda cephedeki açıklık-kapalılıkları ve malzeme kullanımını da belirleyen bu organizasyon, kayıkların denizden binaya girdiği bir tersane tipolojini de anımsatıyor.
Mekan kurgusu, sergi materyaline fiziksel bir mekan yaratımının ötesinde, ziyaretçiye geçmiş ve şimdinin üst üste geldiği bir değerlendirme potansiyeli de sunuyor. Görkemli kayıkların arasında yürürken boğazla, vapurla ve vapura yetişmeye çalışan insanlarla, kısacası sokak kotunda günlük hayat durumlarıyla bağlantı kurmak mümkün kılınıyor. Tüm kütle galeriyi denize bağlayan alçak bir havuzun üzerinde yükseliyor. Özellikle vapurun üst katında oturup denizden müzeye bakan bir insan için müze önündeki su elementi cephede dikey bir hareket oluşturan cam ögesiyle birleşerek boğazla gökyüzünü birleştiren bir kurgu sunuyor. Havuz kentle müze arasında görünmez bir sınır kurgularken etrafında kentsel bir mekan da oluşturuyor.
Meydan Yaratma Girişimi
Müzenin en dikkat çekici tasarımı Dolmabahçe Bulvarı tarafında arazi üzerinde yaptığı geri çekilme. Mimarlara göre en önemli tasarım kararı müzeye nereden girileceği konusu olmuş ve diğer cephelerin aksine bulvarın kurduğu hareketli kentsel mekan sebebiyle burası seçilmiş. Barbaros Heykeli’nin bulunduğu alanın meydan kurucu özelliklerini yitirmesi bölgede alternatif bir buluşma mekanı ihtiyacı oluşturmuş. Bulvarın sahip olduğu hareketli doku bu ihtiyacı gidermek için iyi bir potansiyel sunduğundan bu cephede bir toplanma ve müzeye giriş alanı bırakacak şekilde “cömert” bir geri çekilme uygulanmış. Bu geri çekilme sayesinde yaratılan meydan müzenin kentsel yönünü vurgulamış.
Böylesine bir dış mekan yalnızca müzenin şehirden faydalandığı bir mekan değil, aynı zamanda müzenin bütün potansiyelini şehre sunduğu bir ara yüz de yaratmış. Her ne kadar bu ‘cömert mekan’ kütledeki geçirgen yüzeyler sayesinde boğaz manzarasını şehrin geri kalanına bağlasa da gerçekten yoğun akış içerisinde bir nefes alma mekanı yaratıp yaratamadığı bir tartışma konusu. Beşiktaş Çarşı’nın kentliyi itmekten çok çeken yapısı bu geri çekilme alanının anlık temasların oluşturduğu bir boşluktan öteye gidememesine sebep oluyor. Bu durum tabii ki kent dinamiğinin önceden tahmin edilemez çokça olasılığı barındırmasından ötürü salt mimarin suçu olarak değerlendirilemez. Ne yazık ki müze önündeki bu boşluk birçok kent senaryosu üretme imkanı sunsa da şehrin kaosu kentlilerin bu olasılıkları görmezden gelmesine sebep oluyor.
Müzeye Eklemlenen Bina
Yeni yapılacak binanın var olan tescilli müzeye eklemlenme zorunluluğu tasarım sürecinin en başından beri düşünülen bir problem olmuş. 2015 yılına kadar restorasyonu süren tescilli binada koleksiyonun kayıklar dışında kalan resim ve obje sergisi yer alıyor. En önemli tasarım girdisi yeni binanın eski binaya bağlanırken var olan binanın kütle algısının bozulmamasını sağlamak olmuş. Deniz Müzesi, tescilli binaya iki katlı kütlesiyle hiçbir zaman yaklaşmıyor, bulvar tarafında tek kata düşerek yapıyı ön plana çıkarırken arka planda yavaşça yapıyla buluşuyor. Barbaros Heykeli ve Türbesi, Sinan Paşa Camisi ve Saray Koleksiyonları Müzesi ile çevrelenen tescilli binayı başarılı bir şekilde ön plana çıkarıyor. Beşiktaş Meydanı tarafında ise transparan bir köprüyle iki bina birbirine bağlanıyor ve böylece içeride kurgulanan spiral sirkülasyon sistemi de kapanıyor.
Bütün strüktürünü altına saklayan köprü, şehrin günlük hayatıyla müzenin tarihsel dokusunu bir araya getiren ikinci bir sahne yaratıyor. Köprünün altında, iki yapının arasında kalan avlu bulvara ve meydana referans veriyor. Zengin kamusal mekanı rekreasyon için olası bir niş oluşturabilecekse de müzenin iklimlendirme mekanizmasının yarattığı gürültü buna engel olmuş. Müzenin etrafının duvarla çevrilmediği birçok yerde belirtilse de avluyla Beşiktaş Meydanı arasındaki parmaklılar bu söylemi tersine çevirip avlunun terk edilmiş bir alan gibi görünmesine sebep oluyor.
Gezi Kurgusu
Ziyaretçi Barbaros cephesindeki geri çekilme bölgesinden müzeye giriş yaptığında kendini, müzenin ana mekanı olan kayık galerisinde bulur. Yüksek tavanlı, kolonsuz geçilen bu geniş mekanda ilk olarak karşılaşılan tarihsel anlamda en önemli eser olan kadırgadır. Bundan sonra kayıkların boyları küçülürken kronolojik olarak da ilerlenir. Turun sonunda Atatürk’ün kullanmış olduğu sandal görülür. Zemin kattan asma kata bir rampa ile çıkılır. Üst katta bulanan 7 köprünün üzerinde sergilenen sultan kayıkları görülürken zemin kattaki kayıklara da buradan bakış imkanı tanınır. Uzunlukları 25 metre ile 55 metre arasında değişen köprüler iç mekanda güçlü bir etki yaratan 6 metre yüksekliğinde çelik kafes kirişli bir strüktürle taşınmaktadır. Üst kat dolaşıldıktan sonra karşılaşılan cam köprü ziyaretçiyi tescilli binaya götürür. Tescilli binanın merdivenlerinden inildiğinde ise bulvar tarafındaki girişe dönülür.
Dolaşım şeması kapalı bir sistem sunarken bu şemayı bozan tek mekan kayık galerisinin alt katında bulunan sergi alanı. Su seviyesinin altında bulunan bu alan yarışma projesinde yer almayıp sonradan eklenmiş. Şu anda geçici sergi alanı olarak kullanılıyor.
Malzeme Seçimi
Cephedeki açık-kapalı düzeni vurgulaması için beyaz bir yüzey ve bakır tercih edilmiş. İç ve dış mekanlarda malzeme sürekliliğinin korunabilmesi için tasarım projesinde çok yeşermeyen bir bakır tercih edilmiş olmasına rağmen uygulamada farklı bir bakır türü kullanılmış. İçeride sergilenen nesnelerin güneş ışınlarından korunması için ise Low-E cam kullanılmış.
Kaynaklar
- Gülhan, Doğa (2014). 1.Ödül, İstanbul Deniz Müzesi Ulusal Mimari Proje Yarışması (http://www.arkitera.com/proje/2784/http—arkivcomtr-proje-istanbul-deniz-muzesi-2784)
- Teğet (2014), “Boğazla Şehir Arasında Müze”, Serbest Mimar, Türkiye Serbest Mimarlar Derneği, issue 14-15, p. 121
- Istanbul Maritime Museum / TEGET, (14 Apr 2017). ArchDaily. https://www.archdaily.com/867961/istanbul-maritime-museum-teget/, ISSN 0719-8884
- Mehmet Kütükçüoğlu ile bir röportaj, (2014), Tersaneye Öykünen Müze Binası, https://xxi.com.tr/i/tersaneye-oykunen-muze-binasi
- Kahvecioğlu, H. (2014), “Deniz Müzesi Üzerine BirDeğerlendirme”, Serbest Mimar, Türkiye Serbest Mimarlar Derneği, issue 14-15, pp. 117-119
- Altınışık, B., (2016), Teatrel Bir Kırılganlı Olarak İstanbul Deniz Müzesi, , Mimarist, issue 55, pp. 25-29, https://www.academia.edu/16398144/K%C4%B1r%C4%B1lgan_Bir_Teatrallik_Olarak_%C4%B0stanbul_Deniz_M%C3%BCzesi
NO COMMENT