Lloyd’s of London Binası, Centre Pompidou tamamlandıktan sonra 1977’de Renzo Piano ve Richard Rogers’ın eski bir sigorta şirketi olan Lloyd’s of London’ın eski binasının yerine yeni bir yapı tasarlamak üzere görevlendirilmesiyle ortaya çıkmış. Yapı, sigorta şirketinin Londra’daki merkez binası.
İkilinin en bilindik işi olan Centre Pompidou’daki gibi Lloyd’s of London Binası, varolan ortaçağ yapılarının arasında -Londra’nın finans bölgesine- yeni bir mimari dil kazandırıyor. Etraftaki eski binaların aksine, son derece teknolojik bir mimari estetiğe sahip bir dil ile sağlıyor bunu yapı. Böyle bir dilin bi başka sebebi de uluslararası sigorta dalında ortaya çıkan bir çok dava ile uğraşılması ve şirketin bu nedenle ikinci kez genişlemeye gitmek zorunda olmasıymış. Yapının bu genişlemeyle son hali 1986 yılında tamamlanmış.
Lloyd’s of London 1928’den beri dünya çapındaki en büyük sigorta şirketlerinden bir tanesi. Kuruluşu yaklaşık 17. yüzyıla dayanan yapı, ilk olarak Londra içinde daha sonra tüm dünya çapında hizmet vermeye başlamış. Kuruluşundan beri büyümesi nedeniyle de Londra’nın finans merkezindeki Lloyd’s of London Binası, zaman içinde farklı farklı yenilemeler ve genişlemeler yaşamış. Bunların en büyük ve en önemlisi ise Renzo Piano ve Richard Rogers imzalı olan son proje.
Yine Centre Pompidou gibi Lloyd’s of London Binası da “inside out” yani “tersyüz/içten dışa” tasarlanmış. Bunun anlamı, yapının tüm servis fonksiyonları ve elemanlarının iç mekandan arındırılması ve yapının dışına yerleştirilmesi. Bu yaklaşımın daha önceki projede kolay bir değişim/yenileme sağladığını görmüştük. Asansörler, tesisat, elektrik gibi servis elemanlarının bakımını kolaylaştırıyor.
Bu “son teknoloji mimari estetik” olarak adalandırabilen yaklaşımın en önemli mimari özelliği ise; iç mekanı tamamen özgürleştirmesi, açık, esnek bir plan şemasına izin vermesi ve böylece hiçbir katta kesintiye uğramayan dolanıma/aktiviteye olanak sağlaması.
Londra’da yükselmiş en fütüristik eselerden biri olan Lloyd’s of London Binası’nda esneklik en önemli tasarım ilkelerinden biri olmuş: kesintisiz bir iç mekan yaratmak ve bunu yapının tüm aktivitelerini kapasayacak şekilde kurgulamak. Yapının yukarıda bahsettiğimiz şeklini -dışta servis elemanları, içte özgür mekan- veren de bu fikir olmuş. Servis sistemleriyle ilgili her türlü mekan resimlerde görebileceğiniz yapının kendi kütlesinin dışındaki kuleler içinde kurgulanmış. Böylece ekip yapıya hem okunabilirlik hem de bir ölçek tanımlamış oluyor.
İç mekan düzeni de bu okunabilir ögelerden biri. Tasarım ilkesiyle ortaya çıkan plan düzeni aynı zamanda arazinin kullanımını maksimum seviyeye çıkartıyor ve ilerideki olası değişikliklere, gelecekteki ihtiyaçlara göre şekillenebilecek bir plan sunuyor. Açık plan şeması, yapının tüm iç mekanının ayırıcı duvarlarla yeniden şekillendirilebilmesine, yeni ilginç mekanlar yaratılabilmesine olanak sağlıyor; yapıda kesin bir ayırıcı yok. Benzeri olmayan plan şemasının bir başka nedeni de düzensiz ortaçağ caddelerinden birinin üzerinde yer alması ve mimarın binaların birbirine monte edilmiş parçaların kiti (kit of parts) olarak gören felsefesi. Tüm strüktürel detaylar gözler önünde ve gözlemciye yapının nasıl desteklendiğiyle iligli bilgi veriyor.
Lloyd’s of London Binası, 60 metre uzunluğunda bir atirum etrafında döndürülerek konumlandırılmış üç kuleden oluşuyor. Bu üç kule de kendi servis kulelerine bağlanıyor. Her katta atriuma akan galeri kısımları oluşturulmuş. Fakat yapıyı oluşturan ilk dört kat atiruma tamamen açık diğer katlar da galeriler camlarla kapanmış durumda.
Atirum boyunca kullanıcının gözüne bir dizi yürüyen merdiven çarpıyor. Sirkülasyon elemanları bu boşlukta gözlenebilir. Büyük boşluğu kesen sirkülasyon elemanları farklı katlardaki sigortacıları birbirlerine bağlıyor ve yapının dinamizmine katkıda bulunuyor.
Richard Rogers projeyi aldığında 1928 yılından kalma orijinal binanın yıkılmasını öngören bir tasarım yaptı. Fakat Rogers, tüm binayı yıkmak ve tarihinden tüm izleri silmek yerine yapıay saygı niyetinde yapının orijinal cephesini korudu. Geçmişin mimarisi yeni ileri teknoloji tarzla birlikte yan yana kullanılmış oldu. Bu da Lloyd’s of London Binası’nın neredeyse çelişkili, zorlanmış bir görünüme sahip olmasına yol açtı. Ama yine de iki tarz Londra’nın modernleşme sürecinin bir gösterimi olarak bir arada var olabiliyor yapıda.
Mekanik ve sirkülasyon elemanlarının dışta yer almasının yanında cephede dikkat çeken bir başka nokta ise sürekli bir dile sahip olmayışı, farklı parçaların birleştirilmişmesiyle oluşturulmuş görüntüsü. Bölümlere ayrılmış karakterdeki cephe, plan şemasındaki modülerliğe destek veren bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Bunu yanında tüm cephe paslanmaz çelik kaplı; yapıya ileri teknoloji, postmodern bir hava katıyor. Cephenin bu karakteri, yapımdaki teknolojik evreleri gözler önüne sererken aynı zamanda yapının işlevsellik anlayışına da vurgu yapıyor.
Lloyd’s of London Binası oldukça özgün ve ilginç bir estetik anlayışa sahip. Yapı, Londra’nın finans merkezinde sanki bitmemiş bir bina izlenimi veriyor. Bunun sebeplerinden biri Rogers’ın bina yapım sürecinde gelen vinçleri dekoratif bir öge olarak yapının en üst noktasında bırakmış olması.
Rogers’ın alışılmadık yaklaşımı, vinçlerin dekoratif öge oluşu, modern estetik anlayışını sorgulamaya iten bir öngörü sağlıyor bugün bile. Lloyd’s of London Binası’na mimari modernizm çerçeveside bir yer tanımlayarak ve bunu her türlü kullanıcının karşısında gözler önüne sererek.
Yapının ana strüktürü betonarme. Ana kolonlar betonarme diğerleri ise çelik stürktür. Yapı bu anlamda dikey olarak genişleyebilecek şekilde kurgulanmış. Bunun yanında kuleler tamamen prefabrike kolonlar, kirişler, döşemeler ile oluşturulmuş. Bu karakteriyle de İngiliz ileri teknolojisinin bir anıtı oluyor. Yapının ilk dört katına bu taşıyıcılar arasına sirkülasyon için mekanik sistemler yerleştirilmiş. Bunun dışındaki tüm katlara dış cepheye atılmış 12 asansör ile ulaşmak mümkün.
Lloyd’s of London Binası, ikilinin önceki işi gibi oldukça dikkat çeken, zaman zaman eleştiri alan ve yine de modern mimarlık tarihinde oldukça önemli yere sahip bir eser. Tarihi kente dokunan, ortaçağdan kalma şehir yapılarının ortasında yükselen bina, mimari için yeni bir soluk olarak nitelendiriyor zamanında: ileri tekonoloji ile estetiği harmanlayan.
Kaynaklar:
- “Lloyd’s Building”. WikiArquitectura. <https://en.wikiarquitectura.com/building/lloyds-building/>
- Andrew Kroll. “AD Classics: Lloyd’s of London Building / Richard Rogers” 21 Kasım 2010. ArchDaily. <https://www.archdaily.com/90668/ad-classics-lloyds-of-london-building-richard-rogers/>
NO COMMENT