Kuram, kısaca belirli bir konudaki düşüncelerin, görüşlerin veya soyut bilginin, doğru olup olmadığı bilinemeyen ideaların bütünüdür. Ancak soyut bir kavramın kuramsal bir çıktıya dönüşebilmesi için yazıya dökülmesi gereklidir. Mimarlıkla ilgili her bilgi kuramını oluşturur ancak mimarlık tarihi belleğini oluşturması adına elde tutulur somut bir yargıya dönüştürülmesi gereklidir.
Mimarlığı ele aldığımızda ise insanlığın özgün istekleri doğrultusunda doğan fonksiyon, sağlamlık ve estetik çerçevede şekillenen düzenleri oluşturabilme bütünüdür diyebiliriz. Mimarlığın sosyal, antropoloji, kültür, ekonomi ve bunun gibi birçok parametreyle olan ilişkisi onu çok boyutlu bir yapıya dönüştürür. Salt gerçek bulundurmayan kuram, mimarlığın bu yönüyle ilişkilidir. Belli bir fikir beyan eder ancak bu genel geçer, ispatlanamayan, birey ve zaman bazlıdır. Mimarlığın içinde olan tüm bu parametrelerin değişkenliğiyle kuramlar da şekil alır. Sürekli evrilir, dönüşür, genişler, karmaşık bir yapıya bürünür. Örneğin; bir sanatçının yakalamak istediği bağlam doğrultusunda yaptığı resmi herkesin farklı yorumlayabilmesi gibi. Sanatçının benimsediği bağlam burada reel mimarlıktır. Resmini içinde bulunduğu psiko-sosyal durumla somutlaştırır. Resmi yorumlayan herkesin görüşü farklıdır. Bu da sorgulayan, anlam arayan, kuramsal yaklaşan bir olgudur.
İnsan, hayatı boyunca belirsizlikten korkmuş ve anlamlandırma gayesine bürünmüştür. Geçmişte yaşanan doğa olaylarına tanrılar atayarak her olay için bu tanrılarla ilişiklik kurmuşlardır. İnsan kavramsallaştırmaya duyduğu ihtiyaçla bir şeyi sindirebilir duruma gelir. Bu anlamlandırmayı ise günümüzde mimarlık ve kuram ilişkisinde görebiliriz. Soyut bir düşünceyi somutlaştırmak ya da somut olanı soyutlaştırmak bizi elle tutulur bir sonuca götürür. Kuram, tek bir gerçeği ya da doğruluğu savunmaksızın mimariyle bir bütün oluşturduğunda daha anlaşılır bir hal alır. Var olanı anlamak adına kuram bir aracıdır. Kuramsal yaklaşım daha matematiksel, sistematik, belli bir şeye dayandırılan öngörmelerden oluşurken, reel mimarlık daha çok sosyal yönlüdür. Kuramsal düşünce dünyanın mimarlık- mimarlık dışında nasıl olduğunu ve neden öyle olduğunu sorgularken, reel mimari, yaratıcısı tarafından söylemsel bir düşünce ortaya koyar. Bu iki yaklaşım da yanlış değildir. Birbiri içinde zaten bağlantılıdır, her ikisi de birbirini kuvvetlendiren pragmatik savlardır.
Geçmişten günümüze birçok mimarlık kuramı ortaya atılmıştır. Çoğunlukla mimarların ele aldığı kuramlar daha çok rağbet görmüştür. Vitruvius’tan Alberti’ye kadar bir rehber niteliği taşıyan bu kuramlar, geçmiş ve günümüze ışık tutmayı sağlar. Ayhan Usta’nın da dediği gibi “Mimarlık Üzerine On Kitap kitabı mimarlığın Kur-an’ıdır.” Ancak bu izlenmesi gereken tek ve doğru yol gibi gerçekliğin göstergesi değildir.Örneğin; modern siyaset kuramının kurucuları olan Locke ve Hume’un düşünceleri de siyasetin bire bir işleyeceği bir düzeni iddia edemez. Bu bağlamda insan kendi düşünceleri doğrultusunda hem peygamber hem de tanrı olmalıdır. Gerçekleri tebliğ etmekte, hem de onları yeniden biçimlendirmelidir.
Kuram düşünülmüş şeyler üzerine tekrar düşünmektir. Mimarlık ve kuram birbirinden beslenmeli ve barınmalıdır. İki disiplin iletişim halinde olmalı ve uygulama-kuram, kuram-uygulama döngüsü süregelmelidir. Mimarlık tarihini ve ideolojiyi anlayabilmek için dönemin kuramlarına dönüp bakılmalıdır. Kullanılacak bilgiler, yeni yaklaşımlar, üslup-hareket üzerine yorumlar, tüm uygulama yaklaşımları kuramlarla birlikte ele alınmalıdır.
Kaynaklar
- Söylem ve Kuram- Mimarlık Bilgi Alanının Sınırlarını Çizmek, Uğur Tanyeli
- Mimarlık ve Kuram , Ülker Seymen
- Mimarlığı “Sosyolojik Olarak” Anlamak , Aralık/2012
NO COMMENT