Hafif germe ve membran sistemlerin mimarlıkta kullanımının öncüsü olan Frei Otto’nun, 1972 Münih Olimpiyat Stadyumu’nu tasarlamak için Gunther Behnish ile işbirliği yaptığı proje, 1936’da Berlin’de yapılmış olan ilk Olimpiyatlardan sonra dünyaya yeni bir Almanya tanıtma açısından oldukça büyük bir öneme sahipti. Bu sorumlulukla yapıyı tasarlayan iki mimarın amacı, o zaman Olimpiyatların mottosu olan ‘’Mutlu Oyunlar’’a uyum sağlamaktı. Böylelikle Berlin’deki stadyumun bıraktığı ağır, ezici gölge Almaya’nın üstünden kalkmış olacaktı Münih Olimpiyat Stadyumu ile.
Otto ve Behnisch konsept olarak, arazi boyunca akan, serilen ve Alplerin ritmik görünüşünü taklit eden bir strüktür hayal ettiler; bir bulut gibi asılı kalan, havuzlar, spor salonu ve ana stadyum üstünde dallanarak yüzen bir strüktür. Elde edilen sonuç bir hayli tatmin edici olmuştu. Bu aynı zamanda Berlin’deki stadyuma verilen ilginç bir mimari cevap oldu.
Olimpiyat Stadyumu’nu oluşturan sürekli germe yüzey, tüm yapıları birleştirirken farklı büyüklükteki hacimleri hiyerarşik düzene koyan bir karaktere de bürünüyor. Yüzeyi oluşturan örtü membran, kendilerini taşıyan bir dizi direkten daha yüksekte kendilerini bu direklerden tamamen ayırıyor kurulan sistemle; böylece dramatik bir serpilme hissi yaratıyor ve arazinin değişen formuna, ölçeğine ve farklı kesitlerindeki karakteristiğine daha uygun hale gelme imkanı kazanıyor. Bahsettiğimiz örtü, yanlamasına, daha kalın çelik halatlara bağlanan ince halatlarla sabitleniyor. Geniş açıklıklar boyunca ilerleyen kalın çelik halatlar da beton ayaklara oturtulmuş direklerle açıklığın iki yanından dengeleniyor.
Hem Olimpiyat Oyunları hem de farklı etkinliklerde kullanılabilmeye elverişli bu yükseltilmiş örtü sistem, esnek mekanlar yaratan bir tasarıma sahip. Şu anda da hala kültürel, sosyal veya dini bir çok etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Kullanıcıların oturmasına, stand vb. ögeler yerleştirilmesine olanak sağlayan bu mekanlar, bahsettiğimiz gibi komplekste yer alan binaları da örtme görevini üstleniyor.
Bu kadar geniş bir alanda minimum taşıyıcı ögeyle tasarlanmış olan Münih Olimpiyat Stadyumu, dalgalanan bir ağ görünümüyle II. Dünya Savaşı bombalamaları sonucu oluşmuş oyukların üstüne yapılmış. Dinamik yayılan, çeşitli germe bağlantı detaylarıyla oluşturulmuş yapısıyla hem zamanın mimari diline oldukça yenilikçi bir yaklaşım oluşturuyor hem de alanı oldukça etkili bir şekilde kullanıyor.
Peyzajdan yükselen, ilerledikçe ölçeğinde dramatik değişiklikler geçiren sistem, bu sayede yüzen yapay bir peyzaj hissini oldukça güçlü bir şekilde veriyor. Sistem, yapay peyzajdan stadyuma doğru ilerlerken karakter değiştiriyor ve stadyumun üstünde yavaş yavaş soluklaşıyor. En son da büyük hacimlere yükselmeleri için geniş açıklıklar bırakarak tekrar toprağa geri dönüyor.
Münih Olimpiyat Stadyumu ve çevresinin peyzaja olan bağlantısı dışında, germe membranı kaplayan akrilik camlar, sistemin bağlamıyla ve maruz kaldığı ışıkla bir bağ kuruyor. Akrilik cam paneller, güneş ışığı altında parlıyor, bu ışığı, gökyüzünü ve çevreleyen peyzajın rengini yansıtıyor. Alan aydınlatıldığında ise paneller alanın üstünde toparlanmış bir bulut topluluğu oluşturuyor, soluklaşıyor, yansıtma özelliği göstermiyor.
Her bir birleşimin ayrı ayrı özenle hesaplandığı tasarım süreci, yapının dünyanın en yenilikçi ve kompleks strüktürel sistemini olarak ortaya çıkmasını ve bu zamana kadar pürüzsüz bir şekilde çalışmasını sağlamış. Sonuçta yapımından 45 yıl sonra bile hala, bu ‘’gergin çadır’’ strüktür 1972 Olimpiyatları zamanı olduğu gibi çizgileri, formu, taşıyıcısı ve hayranlık uyandıran mimari karakteriyle karşımızda.
NO COMMENT