The Cité de l’Océan et du Surf (Okyanus ve Sörf Şehri) 2011 yılında tamamlanan Steven Holl ve Solange Fabiao işbirliğiyle ortaya çıkmış bir proje. Müze, denizi ve sörfü keşfetmeye imkan sağlarken aynı zamanda ziyaretçilere denizin ve sörfün bilim, ekoloji ve boş zaman üzerine etkilerini sergileyen bir müze olma hedefinde. Okyanus ve Sörf Müzesi, uluslararası bir yarışmada kazanan proje olmuş.
Bina oldukça özgün bir forma sahip. Dışarıdan binaya yaklaşıldığında görsel olarak da eşsiz bir deneyimi mümkün kılıyor tasarım. Lobi ve rampayla geçilmiş geniş alan içerideki sergi alanlarını gözlemlemeye imkan tanırken; yapıya dinamikliğini katan kıvrımlı yüzeyde ziyaretçileri yürütüyor. İlk bakışta denize referans veren form, aslen konsept olarak ‘göğün altında’ ve ‘denizin altında’ fikirleriyle türemiş. Bunu mimarlar şöyle uygulamışlar: Konkav form ‘göğün altı’ fikrini anlatırken aynı zamanda müzenin dış mekanını oluşturuyor. Bu konkavla içte oluşan konveks tavan kısmı ise ‘denizin altı’ kısmı projenin. Burada sergi alanları konumlandırılmış. Her iki alan da kıvrımlı yapısını vurgulayacak ışıklandırmaya desteklenmiş.
Bu konseptiyle kendi topoğrafyasını yaratmış olan Okyanus ve Sörf Müzesi, oldukça özgün kompozisyonuyla meydanındaki konkav formuyla okyanusa doğru uzuyor ve bulunduğu tüm alana yayılıyor; bunu yaparken içinde anlatılanlara güçlü bir referans veriyor dalga formuyla. Okyanus ve Sörf Müzesi’nin bir devamı olarak ilerleyen kısım içerde varlığını hisettirirken dışarıda müzeyle ilgili çeşitli etkinliklere elverişli bir alan oluşturuyor.
Yapıya girildiğinde bir lobi karşılıyor ziyaretçileri. Buradan sıraysıyla oditoryum, müze dükkanı ve sergi alanlarına ilerlemek mümkün. Dükkan, sergi kısmının arakatında konumlandırılmış. Bunun yanında daha özel fonksiyonlara sahip alanlar müzenin en üst katında çözülmüş. Restoran ve yükseltilmiş bir teras bulunduran kat, kesintisiz bir okyanus manzarası sunuyor.
Okyanus ve Sörf Müzesi’nin güneybatı kısmında bir paten havuzu var. Bu alan da plazada sörflerin mekanı olarak ayrılmış kısma hizmet ediyor. Plaza kotundan sörfçülerin takılacağı bir mekan oluşturan alan, aşağıda, müzenin içinde sergi ve oditoryumu bağlayan verandayı oluşturuyor. Üstü kapalı korunaklı mekan, ziyaretçilerin dışarıyla olan bağlantısını güçlendirirken, bir toplantı alanı ve etkinlik mekanı oluşturuyor.
Müzenin dışı güney Fransa’dan gelen agregalardan yapılmış beyaz bir betonlar kaplanmış. Plaza kısmında çim ve alanın doğal bitki örtüsüyle Portekiz’den gelen kaldırım tasşları kullanılmış. Çevrenin peyzajı mimariye entegre edilmiş. İçeriye baktığımızda ise ilk dikkat çeken öge camlar. Yapının camları, birkaç katmanlı yalıtılmış cam. İçerideki görsel konforu sağlayan ve gelen ışığı da kontrol edebilecek bir özellik olarak da asitle aşındırılmış cam kullanılıyor. Görsel bir dinamiklik de katıyor binaya. İçeride ana mekanlar beyaz alçıyla kaplı. Ahşap döşeme kaplamaları da müzeye birtakım döşeme altı servis sistemleri için verimli bir yer sağlıyor.
NO COMMENT