Michael Graves tarafından 1982 yılında tasarlanan Portland Binası, postmodernist mimarinin ilk inşa edilmiş örneği olarak kabul edilir. 1980’li yıllarda mimariye hakim olan işlevselliğin öne çıktığı modernist bakış açısının aksine, Portland Binası’nın görkemli cephesinde birçok sembolik unsur bulunmaktadır. Graves, Portland Binası’nı “modernist türdeşliğin dışında kalan mimari değerlerin ortak dilini yeniden oluşturmak için bir deneme, bir sembolik jest.” sözleri ile tanımlamaktadır.
Portland Binası, 1979 yılında Portland şehrinin başlattığı bir yarışma sonucunda ortaya çıkmıştır. Şehrin belediye binasını ve adliye salonlarını bulundurması için yeni bir binaya ihtiyaç duyuluyordu. Portland şehrinin kamusal ihtiyaçlarını tek bir binada çözmek amacıyla Michael Graves’in projesi hayata geçirilmiştir.
Michael Graves, o dönemde her ne kadar genç ve tecrübesiz bir mimar olsa da, yarışma jürisini tasarımı ile etkilemeyi başarmıştır. Jüride Graves’in arkadaşı Phillip Johnson da vardı. Graves’in renkli ve düşük maliyetli tasarımı jüriyi etkilemiştir. Yarışmaya katılan diğer mimarların yüksek bütçeli, cam ve beton kullanılarak oluşturulmuş tasarımları yerine Graves’in daha az bütçe ile yapılabilecek projesi inşa edilmeye uygun görülmüştür.
Portland Binası, tasarımı ile geçmiş ve gelecek arasında bir bağ kurmayı hedeflemektedir. Dört kirli-beyaz, alçı ile kaplanmış dikdörtgen cephenin bir araya gelerek oluşturduğu simetrik yapı Klasik dönemden etkiler taşımaktadır. Yapıda bulunan büyük kilit taşları, taraçalar ve pilaster (dört köşeli sütun) gibi elemanlar Klasik dönemden kalma mimari etkilerdir.
Yapı, Yunan mimarisinde sütunların altına yerleştirilen kaidelere benzeyen bir set üzerine oturmaktadır. Bu set, yapıyı üç parçaya bölmektedir: taban, gövde ve tepe. Graves, yapıda kullandığı renkleri farklı sembollere göre belirlemiştir. Taban kısmı için yeşil, tepe kısmı için mavi renk kullanarak toprağı ve gökyüzünü renkler ile sembolize etmiştir. Bu sayede binanın üzerinde bulunduğu alan ile daha güçlü bir ilişkisi olmasını sağlamıştır.
Portland Binası, mimarlar ve bölgede yaşayan insanlar tarafından pek çok eleştiriye maruz kalmıştır. Yapının ‘fazla süslü’ olması kimi mimarlar tarafından eleştirilmiş ve kamusal bir yapının daha resmi bir mimari dili olması gerektiği savunulmuştur. Yapıya getirilen bir başka eleştiri ise binada gereğinden fazla sembolün ve geçmişe yönelik izin bulunması yönünde. Bu sembolizmin mimarinin asıl amacı olan fonksiyonellik ve estetiğin önüne geçtiği savunulmaktadır.
Her ne kadar pek çok eleştiriye maruz kalsa da, Portland Binası dünya mimarlık tarihinin en önemli yapılarından biri olarak kabul edilmektedir. Postmodernizm akımını akademik tabandan çıkarıp hayata döken ilk eser olduğu için yapının büyük bir tarihi önemi vardır. Portland Binası sayesinde, modernizmin monoton mimari dilinden uzaklaşılmıştır. Bu yönüyle Portland Binası, pek çok postmodernist yapıya öncülük yapmıştır.
NO COMMENT