1962’de San Diego Kaliforniya’da tamamlanmış olan bina Louis Kahn imzalı bir yapı. Salk Enstitüsü, ilk olarak çocuk felci için aşıyı bulmuş olan Jonas Salk’ın 1959’da projesiyle Louis Kahn’a danışmasıyla ortaya çıkmış. La Jolla şehrinde yer alan Salk Enstitüsü (Salk Institute), Pasifik Okyanusu’na farklı vistalarıyla kusursuz yerinde aslında bir biyolojik araştırma merkezi. 1962’de tamamlanan ve 1991’de ulusal bir kent simgesi haline gelen enstitü, Kahn’ın Uluslararası Üslup (International Style) ve Brutalizmi harmanlayan tarzıyla tasarlanmış.
Salk Enstitüsü, Jonas Salk’ın isteği ile bilimin keşfedilmemeiş kısımlarını insan hayatına dahil etmesine bir araç olarak biyolojik araştırma merkezi olarak programlanmış. Buna ek olarak Salk, tesisin seçtiği mimarine bir hedef de belirlemiş; Picasso tarafından ziyaret edilmeye layık bir tesis. Sonuç olarak ortaya hem fonksiyonelliği hem de çarpıcı estetik anlayışıyla anılan ve bu ikisini oldukça özgün bir şekilde harmanlayan bir yapı çıkmış: Salk Enstitüsü.
Enstitüde istenen en önemli özelliklerden biri, laboratuar alanlarının ferah, açık alanlar olmasıymış. Bunun sebebi bilimde yeni keşifler veya yeni teknolojik sistemler eklendikçe laboratuarların buna adapte olabilir yapıda olmasının istenmesi. Bunun yanında Salk Enstitüsü’nün, zamana dayanıklı, basit ve minimum bakım gerektiren, gelen araştırmacılara tamamen açık ve samimi bir yapı olması amaçlanmış.
Bunun üzerine Kahn’ın şeması şu şekilde gelişmiş: bir manastıra benzeyen mekansal organizasyon -dışarı kapalı, entellektüel bir kitleye yönelik. Üç bölüme ayrılan tesiste, bu üç kısım birbirinden tamamen ayrılmış: Buluşma Evi (The Meeting House), Köy (The Village) ve laboratuarlar. Buluşma Evi, adından da anlaşılacağı üzere geniş kitlelere hitap eden bir konferans alanı. Köy, yaşama birimleri barındıran, tesiste odak noktalarından biri haline gelmiş su ögesiyle iç içe olan ve birimler arasında su ile bahçe oluşturan alan. Laboratuar alanları ise Salk Enstitüsü’nde bir dizi kule olarak tasarlanıp aralarına avlulu bahçeler konarak birbirinden ayrılmış. Şu an yapıda yalnızca laboratuar alanlarını görmemizin sebebi bu iki alanın projeden ayrılıp yalnızca laboratuar fonksiyonunun korunmuş olması.
Fakat şimdiki tasarımda yukarıda sayılanlar gibi birçok ögenin değişmiş olduğunu görüyoruz. Bunun sebebi Kahn’ın önceki projelerinden olan Richards Medikal Araştırma Laboratuarları (Richards Medical Research Laboratories)‘nda tasarım sürecinde karşılaşan sorunlar olmuş. Önceki projesi Kahn’ın Salk Enstitüsü’nde daha açık, engellenmemiş bir düzen oturtmasına katkı sağlamış. Kendi projesinden ders çıkarmış anlayacağınız üzere Kahn. Bu tesisin, önemli özelliklerinden biri olarak düşünebilir bu da tasarım süreci için; kendini yineleyen ve tasarımına uyarlayan bir mimar, uygulanmış örneklerden türemiş bir yaklaşım.
Enstitüdeki laboratuar alanları, 10 tane kulede paylaşımlı kullanılacak yerler olarak tasarlanırken aynı zamanda bulundukları kulelerde bir yandan da özel alanları oluşturuyor. Laboratuar alanları birbiri arasındaki geçiş köprülerle sağlanmış; tamamen açık olmayan fakat bağlantılı laboratuar alanları. Jonas Salk’ın istekleri üzerine teknolojik gelişmelere adapte edilebilir tasarımda olan laboratuar alanları, bu karakteri koruması amacıyla yapının kenarlarına yerleştirilmesi bir zorunluluk haline gelmiş desteklerle düzenlenmiş. Bu şekilde laboratuarlar, olası bir genişlemeye ve içteki esnek kullanıma açık.
Yapının mekanik sistemleri de yine bu amaçla beton arkasına gizlenmek yerine blok duvarlar ardında gizlenmiş. Böylece olası bir bakım ve restorasyonda yerinden direkt kaldırılabilecek sistemler elde edilmiş. Laboratuarların camları, yerlerine vidanlanmış. Bu da geniş bir ekipman getirilmesi vb durumlarda kolayca sökülüp herhangi bir yıkma işlemine ihtiyaç duyulmamasını sağlıyor. Genel anlamda, Salk’ın 1967’deki tabiriyle, yapı ‘yarını tahmin edebilen’ bir tasarım.
Salk Enstitüsü’nün laboratuarları yapıyı kullanan girişimler ve spontane gelişen başka işbirliği gerektiren çalışmalar için tasarlanmış. Alanların özel olarak kullanılabilmesi için kullanıcıların köprüleri kullanarak 10 kuleden birine geçiş yapmaları gerekiyor. Bu kuleler enstitünün alanları içerisinde ana meydan olarak tasarlanmış kısmın etrafında sıralanmış şekilde. Art arda sıralanmış kulelerin arasında, fotoğraflarda gözlemleyebileceğiniz gibi, boşluklar mevcut. Bu alanlar aslen Kahn tarafından kuleler arasındaki behçeler olarak düşünülmüş. Fakat bir başka mimar olan Luis Barragán tarafından boşluk olarak bırakılması konusunda ikna edilmiş.
Sonuç olarak ortaya sade, kırık beyaz traverten taşıyla vurgulanmış boşluklar çıkmış. Küçük çalışma alanlarını barındıran kuleler, batıya dönük açık cepheleriyle okyanus ve meydana bakan manzaralara sahip. Bu çalışma alanları ve meydanın kenarlarındaki laboratuar alanlarının ikisinin batıda cephesinde kalan son kısımları ofis alanlarına ayrılmış binanın program organizasyonunda. Bundaki temel amaç, her alanın manzaraya yönelen şekilde konumlanmasını sağlamak olmuş.
Meydanda ise dikkati çeken bir su ögesi mevcut. İnce su kanalı, Salk Enstitüsü’nde plaza alanını ortadan ikiye bölüyor ve kullanıcının görüşünü tesisten direkt olarak suyla uzandığı ufuğa çeviriyor. Yine traverten taşı ile kaplanmış plazanın görünümü, enstitü yapılarının çıplak beton duvarları ile bir uyum oluşturmuş. Bu uyum bütünüyle mekana antik Roma mimarisine stiliyle direkt referans vermeyen fakat hatırlatan primitif, görkemli bir anıtsallık katıyor. Cephede görülen tik ağacı paneller de ofis ve çalışma alanlarının pencerelerinin etrafında kullanılmış. Monolitik beton ve taş kullanımından kurtulmasını sağlayan bir yaklaşım bu da tasarımda; kullanıcıya da görsel bir rahatlama sağlıyor taşlar arasında.
Salk Enstitüsü’nü ilgiç yapan özelliklerinden biri de yapımından yaklaşık 50 yıl sonra bile materyallerin deniz kıyısına yakın arazide bozulmadan kalabilmiş olması. Kahn’ın başyapıtı bu nedenle hala neredeyse hiçbir değişikliğie uğramamış şekilde durabiliyor. Tek bir müdahele cephedeki tik panellere olmuş Getty Foundation tarafından fakat panellerin de %70 oranında orjinalliği koruyabilmesi sağlanmış. Bunun yanında yapının yapımının başından itibaran Salk ve Kahn’ın laboratuar tasarımı hakkındaki ileri görüşlülüğü, enstitüyü hala işleyen, gelişmiş araştırmaların yapılabildiği bir yer haline getiriyor. Esnek tasarımı, ustaca kurulmuş materyal ve mekan bütünlüğü Salk Enstitüsü’nü hem bir araştırma merkezi hem de mimari harika olarak kalmasını sağlıyor ve önümüzdeki birçok yıl da sağlayacak.
Sangath / Balkrishna Doshi (1981) - Arkitektuel
23 Eylül
[…] ve Wright’ın basamaklarını yansıtan amfi basamakları, Gaudi’nin kırık Çin mozikleri ve Kahn’ın Salk Enstitüsü’nde kullandığı gibi yapıya eşlik eden su […]