Jan Benthem ve Mels Crouwel önderliğinde kurulan Benthem Crouwel ekibinin Stedelijk Müzesi Amsterdam ismiyle anılan projesi, Amsterdam’da dünyanın en geniş çağdaş sanat koleksiyonuna sahip fakat eski, hatta demode olarak nitelendirilen Steledijk Müzesi için bir renovasyon ve genişletme projesi. Amsterdam’ın Museumplein (müze meydanı) isimli bölgesinde Rijksmuseum, Van Gogh Müzesi, Moco Müzesi ve Concertgebouw gibi kentin en önemli müzelerinin yanında bulunan yapı, orijinali belediye mimarı A.W. Weissman tarafından tasarlanan eski bir binanın eki.
Stedelijk Müzesi’nin var olan binasını, Weissman 1895 yılında tasarlamış. Yapı tasarlandığı yıldan itibaren görkemli merdiveni, büyük odaları ve doğal aydınlatması ile ünlenmiş. Benthem Crouwel ekibinin tasarımı da orijinal yapının bu güçlü noktalarını ve eski müze direktörü Willem Sandberg tarafından müzeye kazandırılan beyaz rengi koruyor. Ekibin yaklaşımı müzenin eklentisinin daha önceki ikonik tasarımla aynı çizgide ilerlemeyip müzeye çeşitlilik katmak ve sergi anlamında yeni olasılıklar kazandırmak. Benthem Crouwel, mevcut yapıyı koruyup ek yapı ile yeni bir bütün oluşturmayı; yapıya entegre bir ek yaratmayı hedefliyor. Bu bağlamda ekibin tasarımda en dikkat ettiği noktalardan biri karmaşık olmayan bir sirkülasyon ve sergi düzeni yaratmak. Tasarımda eskiyle yeni arasındaki kontrast dışarıdan gözler önüne serilirken; içeride ziyaretçiler farklı yapılarda dolaştığını fark etmiyor.
Orijinal yapının giriş kısmı müzenin yeni kurgusu için elverişsiz olduğundan tasarımda yeni bir giriş kurgulanmış. Ekip, bir 21. yüzyıl müzesinin belirli yeni bileşenleri ve geniş spektrumda kamusal işlevi bünyesinde barındırması gerektiğine inanıyor. Bu nedenle de buna tamamen elverişsiz olan eski giriş kısmını, mevcut yapının tüm güçlü yönlerini koruma yaklaşımlarına aykırı olsa da, ek binada sıfırdan tasarlıyor. Giriş, orijinal yapının simetrisine uygun olarak, eski girişin tam karşısında tasarlanıyor. Bu aslında müze girişinin Museumplein’a yönelen bir girişi olmasını zorunlu kılmış. Böylece müze, asıl girişi Museumplein üzerinde olan tek müze haline gelmiş. Müzenin zemin kotu bu meydanın bir parçası olabilmeyi hedefliyor.
Müzenin ek hacmi zeminden yükseltilmiş bir hacim algısına sahip. Orijinal yapıdan tamamen koparılmış bir ek oluşmasına katkı sağlayan yaklaşım olarak giriş alanını oluşturan ve bütün kamusal işlevleri barındıran zemin kotu, tamamen şeffaf cepheyle tasarlanmış. Böylece bu şeffaf hacimle müzenin baktığı meydan yapının içerisine sızıyor. Girişin üzerinde cephenin devamı gibi ilerleyen geniş konsol kanopi de meydandan yapıya geçişi vurguluyor.
Müzenin pürüzsüz ve bembeyaz yüzeyine sahip, aynı zamanda ‘küvet’ olarak da anılan, ek hacmi elyafla güçlendirilmiş kompozit ile yapılmış. Müzenin kendine özgün formu ise içerideki fonksiyonların dışarıda sıkı bir şekilde cephe ile sarılmasıyla oluşturulmuş. Giriş üstündeki çıkıntı ise formu hareketlendirirken müzeye güneş ve yağmur koruması sağlıyor. Eski binanın fonunda bu çatı ve ‘küvet’, Stedelijk Müzesi’nin yeni güçlü görüntüsünü oluşturuyor.
Yapının girişinden itibaren ziyaretçiler farklı rotalarla sergileri gezebiliyor. Yapının program ağıyla şekillenen sirkülasyon rotası, çoğu müze aksine, içeride tek bir rota değil birden çok rota imkanı tanıyor. İlk olarak ziyaretçiyi eski yapıya yönlendirerek başlayan bu rotalar buradan sonra farklı bölümlere dağılıyor; orijinal yapının anıtsal merdiveni de yeni müze ve sirkülasyon kurgusunun önemli düzenleyicilerinden biri. Yeni giriş holü de yeni sergi salonlarından geçen bir rotayı takip etme imkanı sağlıyor. Yapının yeni hacmi aynı zamanda geniş bir çatı katına sahip. Buradan bütün alt sergi salonlarına giden rotaları gözlemlemek mümkün kılınmış.
Müze dükkanı, restoran gibi kamusal işlevleri barındıran girişin, yani müzenin meydanının altında kalan kotta Stedelijk Müzesi’nin bilgi merkezi, kütüphanesi ve 1100 metrekarelik büyük bir sergi salonu bulunuyor. Binadaki bu en düşük seviyeden, ekin yüzen hacim seviyesine geçmek mümkün. Bu iki kot arasındaki geçiş, kapalı bir tüp içerisindeki iki yürüyen merdiven ile sağlanmış. Yeni giriş holünün bulunduğu hacmi kesip geçen bu tüp, iki sergi salonunu birbirine bağlıyor. Bu şekilde ziyaretçilerin müze atmosferinden kopmaması için sergi yolundan ayrılmadan ve kamusal işlevlerden rahatsız olmadan giriş alanını geçmesi sağlanmış. Yüzen hacimdeki sergi salonu da, eski binanın şeref salonu isimli sergi mekanına direkt olarak bağlanmış. Böylece yapının içindeki sirkülasyon dairesi tamamlanmış oluyor.
Stedelijk Müzesi’nde mevcut ve yeni binaların içindeki detaylandırma ve renk skalası aynı çizgiye sahip. Bu da eski ile yeni arasındaki belirgin kontrastı müzede yürürken zor farkedilir hale getirmiş. Weissman binası yeni ilavesi sayesinde çeşitliliği, zengin sergi ve deneyim imkanları ile Museumplein’a bakan yeni bir hayata başlıyor. Benthem Crouwel’in eki ve mevcut içindeki kurgusu yapıyı ekiyle birlikte eski ihtişamlı haline geri getirilmiş oluyor.
NO COMMENT