TWA Terminali / TWA Uçuş Merkezi (TWA Terminal / TWA Flight Center), daha sonra ismi John F. Kennedy Uluslararası Havalimanı olarak değiştirilen Idlewild Havalimanı’nda Trans World Airlines için tasarlanmış terminal binası idi -5. Terminal. 1962’de yani mimarı Eero Saarinen’in ölümünden tam bir yıl sonra tamamlanan terminal, havalimanının hatta ülkenin en meşhur yapılarından biri haline geldi. Daha sonra 1994’te New York için Ulusal Tarihi Simge (National Historic Landmark) ünvanını aldı.
Yapıyı oluştururken ünlü mimar Saarinen’in yola çıktığı bir düşüncesi vardı: ‘’…Seyahat etmenin heyecanını, kendine has karakterini yansıtan mimarisiyle bir yapı…hareket ve geçişin mekanı… İncelikli bir şekilde seçilmiş olan formlar havayolunun sürekli gelişen, artan kalitesini vurgulayacak…’’ . TWA Terminali böylece uçuşu simgeleyecek bir formla kurgulanmış. Bu formu betonarmeyle oluşturan yapısıyla da kendi içinde bir kinaye yaratıyor yapı.
TWA Terminali şekli itibariyle genellikle ‘yere iniş yapan bir kartal’ figürüne benzetilir. Kartalın inişte yere sağlam bir şekilde basan ayakları aslında havayolu ile ulaşımın güvenliliğini yansıtan bir öge olarak düşünülür Saarinen’in bu mimarisinde. Kullanıcıya, henüz o zamanlar yeni yeni popüler olmaya başlayan bu ulaşım ağı, havayolu seyahati ile ilgili güven verecek bir öge olması amaçlanıyor. Yapı, bu yeni ulaşım yolunun yalnızca zenginlere, seçkinlere hitap ettiği zamanların zirve noktası tasarımı itibariyle. Bunun dışında terminalin kıvrımlı yapısı da akıcı bir etki yaratıyor ve zamanına göre oldukça yenilikçi bir tasarım olma özelliğini taşıyor.
Bu yapıda da gözlemleyebileceğimiz, modern mimarinin önemli mimarlarından Eero Saarinen’in mimarisinde en önemli prensipleri planda simetri ve tasarım sürecinde ilham kaynağı olan hareketi yapının en küçük detaylarında bile kullanmasıymış. Tasarımını bu iki kavram etrafında geliştiriyor Saarinen.
TWA Terminali’ni tasarlarken Saarinen, kullanıcıların havalimanındaki davranışlarıyla ilgili kapsamlı bir araştırma yapmış. Bu araştırma sonucu yolcuların seyahatlari boyunca akışlarının hiçbir zaman düz bir çizgi halinde olmadığı sonucuna varmış. Tasarımında yolcuyu saran bir çevre yaratacakken dikkate aldığı veri haline gelmiş araştırmanın sonucu. Süreci ve yapıyı ilginç kılan bir başka özellik de bu.
TWA Terminali, zamanına, hatta günümüze, göre futuristik bir tarza sahip. Geniş cam cepheleri, terminalde park halinde uçakları ve uçağa giden, kırmızı halı kaplı koridorlardan geçen yolcuları gözlemlemeye olanak sağlıyor. Terminalin giriş kapıları ise bir havalimanında alışılmadık şekilde caddeye oldukça yakın. Bu da merkezi bir giriş oluşturulmasını ve girişteki güvenlik kontrollerini zorlayan bir özellik. Bunun yanında TWA Terminali, geniş yolcu salonu, valiz bandı ve elektronik uçuş ekranını barındıran ilk terminalmiş.
Terminal içeride birarada var olan mekanlar ve organik formlarla kurgulanmış Saainen’in geniş mimari spektrumunu planda gözlemeyi mümkün kılıyor. Yapı, kullanıcıların deneyimleyeceği, büyük, tek ve heykeli bir salondan oluşuyor temelde. Zemin katta bu geniş lobi alanı ve uçakların izlenebileceği yine zamanının ötesinde bir yolcu salonu bulunuyor. TWA Terminali’nin kafe, resaturant ve toplantı odalarını barındıran bir üst ve son katı da aşağıdaki özgün alanı vurgulayacak şekilde tasarlanmış. Yolcuları uçağa yönlendiren merdivenlere bakan geniş galeri alanları ile oluşturulmuş bu kat. Galeriler, kemerli tavanlara sahip. Böylelikle yapı yukarıya doğru uzayan, içerideki yolcudan çok daha büyük ölçekte bir etkiye sahip. Tasarımı oluşturan kıvrımlar da terminalin ayırt edici ve etkileyici bir mekan olmasını sağlamış.
Eero Saarinen TWA Terminali’ni tasarlarken Gotik kemerlerden etkilenmiş. İçeride kolonla bölünmeyen geniş mekanlar yaratmak için de strüktürü bu kemerlerle kurgulamış. Yapı içeriden beton bir heykel gibi algılanıyor. Kemerli tavanı taşıyan Y şeklindeki kolonlar ve aralarındaki kirişler, bu plastik etkiye katkı sağlıyor ve tavanın en ucunda doğal ışığın geçebileceği bir boşluk oluşturuyor. Yapının görsel ağırlığını bir hayli azaltıyor. Taşıyıcının ayrı bir öge olarak alıglanmasını engeleyyen sürekli, akıcı kurgusu, mekanın sınırlarını görünmez kılıyor ve akışkan bir mimari yaratıyor. Yani kolonlar, kirişler, kemerler ve eşikler tek, bütüncül bir heykeli oluşturuyor.
‘’TWA Terminali, mühendislik ve arkitektoniğin karşılıklı etkileşimiyle ortaya çıkmış, 20. yüzyılın en kendinden emin, en bilinçli yapısı…Yapı, açık bir şekilde mimari bir akım olan Ekspresyonizmin canlanışının simgesi.’’ 20. Yüyzyıl Mimarisi: Görsel Tarih’in yazarı Dennis Sharp.
Ekspresyonizm: Dışavurumculuk, doğanın olduğu gibi temsili yerine duyguların ve iç dünyanın ön plana çıkarıldığı 20. yüzyıl sanat akımı.
Taşıyıcısı, tasarım yaklaşımı, iç ve dış kurgulanışı ile modernizmin önemli yapılarından biri haline gelmiş olan TWA Terminali, ne yazık ki, 2001 yılında TWA şirketinin satın alınması ve yeni uçaklara uymayan tasarımı nedeniyle kullanılmamaya başlanmış. Yapının yeni fonksiyonlar kazandırılarak kullanılması önerilmiş. Reddedilen bu öneriler sonucunda yapı 2005 yılında Terminal 6 genişleme çalışmaları nedeniyle çok küçük bir kısımda yıkılmış ve bunun üzerinde Beyer Blinder Belle önderliğinde 2011’de tamamlanan bir renovasyona gidilmiş. Şimdi ise 15 yıldır kullanılmamış olan yapı, bir otele dönüştürülecek. Yapının orjinalini tamamen koruyan yeni projede, TWA Terminali’ne dokunmadan bu binayı da programlarıyla içine alan, terminalin arkasına yerleşen iki kule ile büyük bir otel tasarlanacak.
Vault and Modern Architecture – A Dose of Architecture
27 Ekim
[…] https://www.arkitektuel.com/twa-terminali/ […]