The Twist / BIG
BIG (Bjarke Ingels Group) ekibinin Norveç’teki ilk projesi olan Twist Müzesi, Norveç’in Kistefos Heykel Parkı’nda yer alacak bir sanat eseri gibi düşünülmüş. Heykel parkından geçen kültürel rotayı tamamlayan ve orman kenarındaki iki nehir kıyısını birbirine bağlayan bir altyapı oluşturan The Twist, heykelsi bir form oluşturmak için ortasından döndürülerek bükülen bir kiriş şeklinde tasarlanmış. Müzenin çift kavisli geometrisi, hafif bir fan hareketine benzer şekilde birbiri üzerinden kayan bir kitap yığını gibi düzenlenmek istenmiş. Alüminyum panellerden oluşturulan bu geometri, bir kamera deklanşörünü andırıyor. Temelde iki ögeyi birbirine bağlama düşüncesiyle ortaya çıkan tasarım, Kistefos’ta görülmesi gereken kültürel bir odak yaratıyor. “Bir köprü olarak The Twist heykel parkını, park içerisindeki yolculuğu sürekli bir döngüye dönüştürerek yeniden yapılandırıyor. Bir müze olarak, iki ayrı mekanı birbirine bağlıyor -içe dönük dikey bir galeri ve nehrin panoramik manzarasına sahip dışa dönük yatay bir galeri. Bükülmeyi oluşturan bu iki galeri arasında üçüncü bir alan yaratıldı. Ortaya çıkan form, parkın heykelleri arasında bir başka heykel haline geliyor.” Bjarke Ingels. Yapı ile ilgili detaylı bilgi için tıklayınız.
Katar Ulusal Müzesi / Ateliers Jean Nouvel
Ateliers Jean Nouvel’in tasarımı Katar Ulusal Müzesi (National Musaum of Qatar – NMoQ) Katar’ın hikayesini anlatan, heykelimsi, fütüristik bir müze. Müzenin kompleks formu, çöl gülü olarak bilinen doğal bir mineral oluşumdan etkilenilerek, farklı çaplara ve kıvrımlara sahip disklerin kesiştirilmesiyle oluşturulmuş. Birbirine kenetlenen diskler yapının içerisinde de düzensiz hacimlerin oluşmasına yol açıyor; bu parçalanmış mekanlar da içeride sürükleyici bir küme oluşturuyor. Şeyh Abdullah Bin Jassim Al Thani’nin tarihi sarayını çevreleyerek bu tarihi alana saygılı ve onu yüceltecek bir tutumla tasarlananan müze, ülkenin kültürel mirasını yapının bir parçası haline getirmeyi hedefliyor. Yapı, bu tarihi ziyaretçileri birbirine geçen geometrik düzlemler arasındaki düzensiz boşlukları işgal eden bir dizi galeri boyunca yönlendiren eliptik bir kurgu ile 11 galeride anlatıyor. “Bir çöl gülünü tasarımın temel noktası olarak hayal etmek, ileri derecede düşünce isteyen bir süreçti -hatta ütopik bir süreç. Oldukça kıvrımlı, kesişimli ve konsollu büyük disklerden –çöl gülünün şekilleri gibi– oluşan bir yapı inşa etmek için oldukça zor teknik gereklilikleri sağlamak zorundaydık. Bu yapı, Katar’ın kendisi gibi en gelişmiş teknolojileri kullanıyor. Sonuç olarak müze bütün bir obje: içerisinde başka yerde bulunmayan mekanlarıyla tek seferde mimari, mekansal ve duyusal deneyim.” Jean Nouvel. Yapı ile ilgili detaylı bilgi için tıklayınız.
The Shed / Diller Scofidio + Renfro
Diller Scofidio + Renfro ve Rockwell Group işbirliğiyle tasarlanan The Shed, Nisan 2019 itibariyle New York’un yeni kültür odaklarından bir tanesi. Yapı tamamen gönüllü amaçlar ile tüm disiplinlerden sanat eserlerini toplamayı ve farklı kesimlerden insanlar ile buluşturmayı amaçlayan bir kurumun merkezi. Üzerini kaplayan bir kabukla tasarlanan yapının en dikkat çekici özelliği, bu kabuğun zeminde bulunan raylar ile binanın yanındaki meydana doğru hareket ederek geniş çaplı performansların gerçekleşebileceği, enstalasyonların ve etkinliklerin yer alabileceği büyük bir yarı kapalı alan oluşturabilmesi. 37 metre yüksekliğindeki ve çelik diagrid sistemden oluşan kabuk, şu ana kadar üretilen en büyük ETFE panellerle yapılmış. Esneklik ve çok amaçlılık göz önünde bulundurularak tasarlanmış bir sanat merkezi olarak The Shed; açık strüktürel sistemiyle, gelecekteki sanatın ve sanatçıların ihtiyaç duyabileceği ölçek, medya ve teknoloji değişimlerine ayak uydurabilecek bir karaktere sahip. Yapı ile ilgili detaylı bilgi için tıklayınız.
Ruby City / Adjaye Associates
San Antonio, Teksas’ta bir çağdaş sanat müzesi olan Ruby City (Yakut Şehir), David Adjaye önderliğindeki Adjaya Associates ekibi tarafından tasarlanmış. 2007’de ölen bir hayırsever, koleksiyoncu ve sanatçı olan Linda Pace’in anısına inşa edilmiş olan müze, kentin yaratıcı komünitelerinin dünyanın dört bir yanından ve yerel sanat eserlerini deneyimleyebileceği bir mekan yaratıyor. Yapı, şehirde 16.-19. yüzyıllar arası hüküm sürmüş İspanyon egemenliğinin eseri olan barınaklardan esinlenilerek tasarlanmış. Yapının dış kaplaması, binaya yakut (ruby) ışıltısı veren bir kırmızı tonunda prekast bir beton plakalardan oluşuyor. İç giriş ve lobisi de aynı kıpkırmızı renkte kurgulanmış olan yapı, Linda Pace’in ‘yakut bir şehir’ vizyonunu aktarıyor.
Exploratorium / Bernard Tschumi + Tianjin Urban Planning and Design Institute (TUPDI)
Çin’in Tianjin şehrinde Bernard Tschumi tarafından tasarlanan müze, bakır renkli perfore panelleri ve sanayi bacaları şeklindeki sergi alanları ile dikkat çekiyor. Tschumi’nin Çin’de yaptığı ilk büyük ölçekli proje olan müze, şehrin endüstriyel tarihinin bir simgesi olması amacıyla inşa edilmiş. Müzeyi oluşturan tüm mekanlar koni şeklindeki devasa bir strüktürün etrafına yerleşmiş. Bu kesik koni yükselerek müze duvarlarını delip geçiyor ve bir baca etkisi yaratıyor. Merkezi oluşturan 5 konik yapı birbirine cam bir kanopi ile örtülmüş kamusal bir koridor ile bağlanıyor. En büyük konisinde üç kat yüksekliğindeki bir lobiyi ve spiral bir rampayı bulunduran yapı, burada cepheye yerleştirilen gemi penceresi şeklindeki açıklıkları takip edecek şekilde bir rota kurguluyor. Yapının diğer küçük konileri ise sergi alanlarını barındırıyor. Tschumi’nin pasif havalandırma bacaları olarak düşündüğü ve kesik yüzeylerini çatı pencereleriyle örttüğü konileri, perfore bakır renkli alüminyum panellerle kaplı ve cepheye kimlik kazandıran en önemli mimari unsur yapı için. Yapı ile ilgili detaylı bilgi için tıklayınız.
James-Simon-Galeris / David Chipperfield Architects
David Chipperfield Architects’in Berlin ofisi tarafından tasarlanan James-Simon-Galerie son yüzyılda Berlin’in müzeler adasında yapılan ilk yeni bina. Neoklasik ve modern mimarinin melezi olarak oluşturulmuş tarzıyla James-Simon-Galerie, giriş seviyesinde çevreyle ilişki kurarak yayılacak ve halka açık bir teras kurgulayacak; alt katlarda ise asıl müze fonksiyonlarını barındıracak şekilde tasarlanmış. Yapı, mimari anlamda müze adasının mevcut unsurlarını benimseyerek çevresine referanslarla tasarlanmış. “Programsızlık” etkisi hedefleyen ve iç mekanda bu ilkeyi odaklanarak tasarlanan yapı için Chipperfield: “Proje bu kadar büyük bir alanı esnek aktiviteler için ayırarak bizi müzenin ne olduğunu ve kimin için var olduğunu yeniden düşünmeye teşvik ediyor. Müzeler bir zamanlar dünyadan yalıtılmış kapalı kutulardı, ancak günümüz müzelerinin dinamik sosyal alanlar olması gerekiyor.”. Yapı ile ilgili detaylı bilgi için tıklayınız.
Odunpazarı Modern Müze / Kengo Kuma and Associates
Türkiye’deki en çok yankı uyandıran projelerinden biri olan Odunpazarı Modern Müze (OMM), Eskişehir’de Kengo Kuma and Associates ekibi tarafından tasarlandı. Türkiye’den ve dünyadan sanatçıların modern ve çağdaş eserlerini sergilemek, Türk sanatını dünyaya tanıtmak ve Eskişehir’e kültürel bir değer katmak amaçlarıyla müze, bulunduğu bölgenin tarihini ve hafızasını tasarımlarıyla yansıtma fikriyle yola çıkmış. “Odunpazarı’ndaki eski evlerin konsolları ve yönelimleri, şehrin sokak dokusunu özgün ve beklenmedik kılan özellikleri…Projede niyetimiz kutuları üst üste koyarak ve döndürerek bölgedeki Osmanlı evlerinin yarattığı dokuyla bir bağ kurmak…Formalist bir tutumdan çok, sokağı içeride devam ettirmek ve doğrusal olmayan bu gezinti rotasını müzenin içinde tekrar yaratmak için.” proje lideri Yuri Ikeguchi. Ekibin tasarım stratejisi, hacmi toplulaştırmak; kentsel ölçekte kendini gösteren bir mimari oluşturmak için küçük kutuları birbileri üzerine istifleme üzerine kurgulanmış. Sanatın yalnızca metropollerde kolayca erişilebilen karakterinden çıkıp kültürel dokusu ile farklı olan şehirlere de yeni bir heyecan kazandırmasını ve böylece daha geniş kitlelere ulaşmasını kendine misyon edinmiş bir platform olarak OMM, kentten doğan anlayışı ve şehrin iki farklı merkezi arasında kurduğu ilişkiyle Eskişehir hatta Türkiye için yepyeni bir kültürel değer. Yapı ile ilgili detaylı bilgi için tıklayınız.
Jishou Sanat Müzesi / Atelier FCJZ
Çin’in Xiangxi eyaletinn başkenti olan Jishou’daki Jishou Sanat Müzesi (Jishou Art Museum – JAM), kentteki Wanrong nehrini geçen iki köprü şeklinde tasarlanmış bir yapı. Çin’de toplumdan uzak yerlere bir anıt niteliğinde konumlandırılan kültür yapılarının aksine kentin göbeğinde kente bir müdahele olarak tasarlanmış olan JAM, müzenin dışında bünyesinde dükkanları, restoranları ve konutları da barındırıyor. Bu multi-programatik kurgusu sayesinde yapı, sokağa ve böylece kentlinin günlük yaşamına entegre edilmiş. Yapı, biri daha alçak olan iki köprüden oluşuyor. Bu köprülerden aşağıdaki çelik strüktürle kurgulanmış, üstü kapalı bir sokak gibi davranırken; üstteki beton kemerli köprü ise müze fonksiyonlarını barındırıyor.
Jining Sanat Müzesi / Ryue Nishizawa
SANAA kurucularından olan ryue Nishizawa’nın Çin’deki müze tasarımı, göl kenarında ağaçlarla çevirili bir arazide için yapılan masterplanın parçası. Yapı, alanla daha bütüncül bir etki yaratmak için tek katlı ve organik bir çatı ile kurgulanmış. Cam koridorlarla birbirine bağlanan müze hacimleri, açık bir avlu etrafında konumlandırılmış. İçeriye maksimum güneş ışığı alınımı ve yapının dış dünya ile görsel iletişimini sağlayan cam cepheye ek olarak yapının bazı kısımları yerel olarak elde edilmiş tuğlalarla kaplanmış. Bu yaklaşım aynı zamanda Çin mimarisinin geleneksel yapım metodlarına da referans veriyor.
Tai Kwun / Herzog & de Meuron
Hong Kong’da eskiden merkez olan Tai Kwun (Büyük Terminal) isimli bölgenin yenileme ve canlandırılması projesi kapsamında İsviçreli firma Herzog & de Meuron tarafından tasarlanan sanat kompleksi, bölgenin ziyaratçisinde uyandırdığı ‘açıklık’ hissini esas alarak kurgulanmış. ‘Bölgede var olan yapıların dokusuna aykırı fakat bir o kadar da özenli bir tutumla yerleştirilmiş’ olan yapı, JC Contemporary isimli galeri binası ve JC Cube isimli performans sanatları merkezinden oluşuyor. Yapının cephesi de ölçek ve oran anlamında alanın taş dokusuna referans veren %100 geri dönüştürülmüş alüminyum panellerle kaplanmış. “Amacımız bölgedeki açıklığı ve özgün karakteri koruma ve bunu kentte ‘yeni keşfedilmiş’ bir mekan olarak kamusal hayata tekrar kazandırmak oldu.” Herzog & de Meuron.
Lozan Güzel Sanatlar Müzesi / Barozzi Veiga
Barselona temelli bir stüdyo olan Barozzi Veiga ekibi tarafından İsviçre’nin Lozan kentinde tasarlanan Lozan Güzel Sanatlar Müzesi (Musée Cantonal des Beaux-Arts de Lausanne / Museum of Fine Arts – MCBA), uzun bir monolitik hacim olarak kurgulanmış. Kentin tarihi bir bölgesinde eski tren istasyonu arazisinde tren raylarına paralel yapı, keskin geometrisi ve tuğla kullanımı ile alanın eski endüstriyel karakterine referans veriyor. Yapı, istasyonun bir kısmını kullanarak yeni kütlesi üzerindeki vurguyu arttırıyor. Girişte, ziyaretçiler eski yapının kemeriyle arkadaki rayların manzarasını görüyor. Bu ‘kaydedilmiş fragman’ yapının programı da yapılandırmış: üst katlara ana dolaşımı organize eden ve yapıdaki kalıcı ve geçici sergileri ayıran öge olmuş. Yapının kuzey cephesi ise, doğrudan güneş ışığının binaya girmesini engelleyen dikey, tuğla kanatlar ile kurgulanmış.
Bauhaus Museum Dessau / Addenda Architects
Barselonalı stüdyo Addenda Architects tarafından tasarlanan müze, binası Walter Gropius tarafından tasarlanmış tasarım okulunun eski evi Dessau’da bulunuyor. Bauhaus tarihi ve kültürüne adanmış bir müze olarak yapı, basit bir cam blok. Geçici sergileri barındıracak bir zemin kat ve yüzen bir ‘siyah kutu’ ile tasarlanan müze, mimari tarafından sınırlanmayan açık bir alan yaratıyor. Beton strüktüre sahip müzenin siyah hacmi, 50 metre merkezi açıklık ve kenarlarda 18 metrelik konsollarla kurgulanmış. Yapı, 3 kat camla kaplanmış aynı gridal düzende 4 cepheye sahip. Oldukça Bauhaus bir tasarıma sahip olan yapı için ekibin kurucusu Roberto Gonzalez: “Yeni bina hakkında hiçbir şey doğrudan bir Bauhaus referansı olarak düşünülmedi. Ancak Barselona’dan mimarlar olarak Mies van der Rohe ile her zaman yakın bir ilişkimiz var diyebilirim…Barselona Pavyonu sayesinde tabi. Elbette, Barselona’daki her mimar pavyona bayılmıyor ama biz kesinlikle Mies taraftarlarından oluşan bir ekibiz.”
NO COMMENT